18 May 2011

BDP'nin Kürt-İslam Sentezi

Mustafa Akyol yazdı...

Kürt siyasi hareketinin taşıyıcısı olan BDP, son aylarda yeni bir icad çıkardı: “sivil itaatsizlik namazları”. Bununla, Kürtlere, “Türk devletinin camisinde namaz kılmayın” mesajını veriyorlar. Öte yandan BDP’nin desteklediği “bağımsız” adaylar arasında Altan Tan gibi İslami kimliği belirgin bir ismin varlığı da dikkat çekiyor.

Bu gibi işaretlerin gösterdiği ise, Kürt sorununda yeni bir dönemece geldiğimiz: İslamiyet’i eskiden “Kürt ulusal bilincinin önünde bir engel” olarak gören PKK hareketi, şimdi bir tür Kürt-İslam sentezi oluşturarak İslam’dan yararlanmaya çalışıyor.

Bu, gerçekten de yeni bir dönem. Çünkü PKK hareketi, ilk baştan itibaren, seküler (din-dışı) kadroların hakimiyetinde olmakla kalmamış, aynı zamanda dine açıkça cephe de almıştı. Sadece 80’lerde değil, örgütün 1995 yılında düzenlenen 5. kongresinde İslam hakkında yapılan “analiz”de bile, önce Kürtlerin tarihte yaşadıkları baskılar sayılıyor ve sonra şöyle deniyordu:

“Feodal dönemde halkımızın yaşadığı işgal ve baskı daha da arttı. Özellikle Arapların VII. yüzyıldaki zaferi son derece kanlıydı. Ulusal gelişim İslamî ideoloji tarafından baskı altına alınarak halkımız kendi değerlerinden uzaklaştırıldı. Bu, halkımızın yabancı sömürgeci güçler tarafından yönetilmesine neden olan önemli faktörlerden biriydi.”

Aynı yıllarda örgütün lideri Abdullah Öcalan da şöyle diyordu:

“İslamiyet’in kendisi, özellikle Sünni resmi yorumuyla neredeyse 1400 yıldır Kürtlerin geleneksel köleleşme düzeylerine bir zamk gibi yapışmaktan öte bir rol oynamamıştır.”

PKK açısından sorun, İslamiyet’in güçlü bir “din kardeşliği” duygusu yaratması, böylelikle de Kürtler ile Türkler arasında oluşturulmak istenen duygusal kopuşa set çekmesiydi. Mehdi Zana’nın “Kürtlerin “kılıç zoruyla ve yanlışlıkla” Müslüman olduğunu, “asıl dinlerinin” Zerdüştlük olması gerektiğini savunması da, aynı sebeptendi.

Bu haliyle, Kürt milliyetçiliği, Osmanlı mirasını ve İslam kimliğini bir sorun olarak gören, bunun yerine “İslam öncesi Türklüğü” diriltmeye (ve aslında yaratmaya) gayret eden Kemalist Türk milliyetçiliğine epey benziyordu aslında. Zaten Kemalizm’in uydurma “Türk Tarih Tezi”ne benzer bir “Kürt Tarih Tezi” de Kürtçü ideologlar tarafından geliştirilmeye başlamıştı.

Ancak, anlaşılan o ki, Kemalist milliyetçiliğin bir kaç onyıl içinde vardığı sonuca, Kürt milliyetçileri de çok geçmeden vardılar: İslamiyet’i yenmek ya da etkisini ortadan kaldırmak mümkün değildi. Dolayısıyla da, yapılması gereken, İslamiyet’e rağmen değil, onunla uyumlu ve hatta ondan destek alacak bir milliyetçilik üretmekti.

Son dönemde BDP’de gördüğümüz “din açılımı”, işte bu pragmatik ihtiyacın bir sonucundan başka bir şey değil. BDP, bu yolla, hem son yıllarda AK Parti’ye daha fazla teveccüh etmiş olan muhafazakar Kürtlere ulaşmak, hem de Türkler ile Kürtler arasındaki “İslam ortak paydası”nı örselemek istiyor.

Bunun üzerineyse söylenecek iki şey var:

Birincisi muhafazakar Kürtlere: BDP’nin bu yeni siyaseti belki hoşlarına gidiyor olabilir. Ancak bunun “geçici bir taktik” olup olmadığını ciddiyetle düşünmeleri gerekir. PKK’nın, umduğu gibi bir “özerklik” (ve belki uzun vadede “bağımsızlık”) elde etmesi durumunda “özüne” dönmeyeceğinin, “Kürt çağdaşlaşması” adına dini ve dindarları ezmeyeceğinin hiç bir garantisi yoktur.

İkinci söylenecek şey ise, muhafazakar Türklere: PKK’nın terörüne tepki duymakta sonuna kadar haklılar, kuşkusuz. Ama Kürt sorununda ne kadar ilkeli ve ne kadar “Müslümanca” davranageldiklerini de bir düşünmeliler. Evet, Kürtlerle “kardeş” olduklarını hep vurguladılar. Ama Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in geçenlerde yaptığı haklı ayrımla, acaba meseleye “kardeşlik hukuku”yla mı, yoksa sadece “kardeşlik edebiyatı”yla mı yaklaştılar?

Unutmayalım ki, Müslümanlık adına sunabildiğiniz tek proje, Kürtlere sadece asimilasyon hakkı veren bir “Türk-İslam sentezi” ise, karşı tarafta da sahiden bir “Kürt-İslam sentezi” gelişebilir. Hem de İslam’la arası hiç iyi olmayan birilerinin öncülüğünde…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder