Bu açık olarak göstermektedir ki, bir ülke içerisinde meydana gelen kargaşanın, terörün ve büyük olayların asıl sebebi, o ülkenin kendi içerisindeki çelişkiler, huzursuzluklar, yönetim ve idari yapısındaki bozukluklar, halkın taleplerinin karşılanmaması, zamana ve çağa uygun olmayan bir yönetim anlayışının hüküm sürmesidir.
Dış güçler sadece bunu kullanmak, bunu tahrik etmek derecesinde faydalanabilir, yoksa bu olayları yoktan yaratma imkânları bulunmamaktadır. O açıdan Türkiye'de üretilen komplo teorilerinin de temeli ve mantığı doğru değildir. (sf:81)
***
Sonuç itibarıyla geldiğimiz noktada, ideolojik örgütlerin dışarıdan destek ile büyüyüp güçlenemeyeceği ortaya çıkmıştır. Başka bir deyişle ideolojik örgütler sadece örgüt davasına fikren ve kalben inanan insanlar tarafında kurulup güçlenir, öyle kolay kolay dış yardımlarla ayakta tutulamaz. Bu örgütler sadece kendi ideolojileri doğrultusunda faaliyet gösterirler, başka kişi veya devletler kendi amaçları doğrultusunda onları kolaylıkla kullanamaz. (sf:158)
***
Terörde Bilimsel ve Akademik Araştırmanın Önemi
Araştırmalar ve değerlendirmeler, hiçbir zaman gerçek manada objektif ve ön yargıdan uzak yapılmadı. Yaşanmakta olan olayları 'nasıl önleriz?' sorusu hiçbir zaman sorulmadı. Ülkemizde terörün, siyasi kargaşanın ve toplumsal huzursuzluğun bu kadar yaygın olması ve bu kadar uzun süre devam etmesinin, bu soruna hiçbir zaman bilimsel açıdan yaklaşılmamış olmasından, her şeye önyargılarla ve peşin fikirlerle bakılmasından kaynaklandığı kanaatindeyim.
En önemli yanılgılarımızdan bir tanesi de her derde deva diye kabul ettiğimiz Atatürkçülüktü; ne olduğu bilinmeyen, içinin ne ile doldurulacağı belli olmayan bir kavram. Kendi keyfi fikirlerimizi veya günün koşullarına göre devletin uygun bulduğu uygulamaları Atatürkçülük adına savunuyoruz. Oysa aklın ve bilimin egemen olduğu bir yerde asla dogmalara yer yoktur. Hiçbir fikir tartışmadan muaf değildir ve ebedi olarak değişmeden kalamaz. Eğer Atatürkçülük denen kurallar değiştirilemez, mutlak doğrular olarak kabul edilecekse, bu tür bir kabulün akıl ve bilim ile açıklaması yapılamaz.
Değiştirilemez, mutlak doğruların var olduğu iddiasının kendisi de dogmatik bir yaklaşımdır ve temel laiklik anlayışına aykırıdır. Uygulamaya konulacak her düzenleme, getirilecek her kural, yapılacak her işlem, uygulamalarda uyulacak tüm ilke ve yöntemler mutlaka akıl ve bilimin ışığında değerlendirilmeli, bu ölçütlere göre incelenmeli, tahlil edilmeli ve bu ölçütlere uyduğu oranda hayata geçirilmelidir. Akla aykırı olan, ilme de aykırıdır. (sf:322)
***
Kendi Halkını Yönlendirme Faaliyetleri
Bu ülkede gerçeği görmenin, tarafsız ve objektif düşünmenin en zor taraflarından biri yıllardan beri devletin tüm toplumu yönlendirmiş olmasıdır. Toplumun tümü devletin istediği istikamette düşünüyor, bu istikamete yönlendirilmiş ve buna uygun mantık üretmek, zorunda bırakılmıştır. Toplumun gerçeği görmesi, olaylara objektif yaklaşması çok zordur.
Türkiye'de halk, çok uzun bir zaman süresince, devletin gerek okullarında verdiği eğitimle, gerek bayramlarda düzenlediği merasimler ve törenlerle, gerekse de doğrudan veya dolaylı olarak baskı altına aldığı basın ve yayın organları aracı lığıyla inanılmaz bir biçimde yönlendirilmiş ve tek boyutlu düşünmesi sağlanmıştır. Devletin bilinçli yönlendirmesi ve dayatmasına muhatap olmalarından dolayı insanlar olayları tarafsız ve objektif olarak göremiyor.
Ülkemizin en büyük handikabı, gerçeğin görülüp düze çıkılmasının önündeki en büyük engelin bu resmi ideoloji etkisi olduğu kanaatindeyim. (sf:324)
Bu ülkede gerçeği görmenin, tarafsız ve objektif düşünmenin en zor taraflarından biri yıllardan beri devletin tüm toplumu yönlendirmiş olmasıdır. Toplumun tümü devletin istediği istikamette düşünüyor, bu istikamete yönlendirilmiş ve buna uygun mantık üretmek, zorunda bırakılmıştır. Toplumun gerçeği görmesi, olaylara objektif yaklaşması çok zordur.
Türkiye'de halk, çok uzun bir zaman süresince, devletin gerek okullarında verdiği eğitimle, gerek bayramlarda düzenlediği merasimler ve törenlerle, gerekse de doğrudan veya dolaylı olarak baskı altına aldığı basın ve yayın organları aracı lığıyla inanılmaz bir biçimde yönlendirilmiş ve tek boyutlu düşünmesi sağlanmıştır. Devletin bilinçli yönlendirmesi ve dayatmasına muhatap olmalarından dolayı insanlar olayları tarafsız ve objektif olarak göremiyor.
Ülkemizin en büyük handikabı, gerçeğin görülüp düze çıkılmasının önündeki en büyük engelin bu resmi ideoloji etkisi olduğu kanaatindeyim. (sf:324)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder